28 Eylül 2024
Kemal Kılıçdaroğlu, yakın zamanların en kritik siyasi cinayetlerinden biri olan Sinan Ateş cinayetini başından itibaren takip etti.
Ankara Sincan’daki duruşmalara katıldı ve bir duruşma çıkışında “Feriştahı gelse biz bu davayı takip edeceğiz. Bu dava kim vurduya giderse ülke, adalet, hepimiz kaybederiz” dedi.
Türkiye’nin siyasi cinayetler karnesini biliyoruz. Sabahattin Ali’den Tahir Elçi’ye, Uğur Mumcu’dan Musa Anter’e kadar… Beraatler, zaman aşımları, bulunamayan sanıklar... Örneğin Uğur Mumcu’nun aracına bombayı koyan Oğuz Demir, 30 yıldır kaçak…
Sinan Ateş cinayeti siyasetin dengelerini belirleyecek kadar kritik. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş'in 30 Eylül’de görülecek duruşma öncesi “Biliyoruz ki hukukun kuvveti azalırsa kuvvetlinin hukukunun hüküm süreceği, adalet küçülürse suçluların büyüyeceği bir gelecek bizi kucaklar” sözlerii adalet arayan herkes için bir karşılık olsa gerek… Kimi konuşmalarında “Namuslu bürokratlardan bize de bilgi ve belgeler geliyor” diyerek kamuoyu ile bilgiler paylaşan CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Ankara’daki çalışma ofisinde gündemin onca başlığına boğulmadan Sinan Ateş cinayeti özelinde bir söyleşi yaptım. Kılıçdaroğlu “Sinan Ateş, Ülkü Ocakları'nı kriminal işlerden uzak tutmak için çaba harcayan biriydi; buna tahammül edemeyenler cinayeti gerçekleştirdi” diyerek aslında cinayetin gerekçesinin altını çizdi.
2019 yılında Ankara-Çubuk’taki uğradığı linç girişimiyle Sinan Ateş cinayeti arasında bir bağ olduğunu söyledi.
MHP ve AKP arasındaki pazarlığın ”hesap vermenin getirdiği korku pazarlığı” olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, iki siyasi parti arasındaki ortaklığın siyasi bedelleri nedeniyle bozulmayacağını belirtti. Kılıçdaroğlu, New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın Türkevi ile ilgili rüşvet aldığı iddialarının Türkiye’ye uzanmasıyla ilgili de yorum yaptı.
İşte sorularım ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanıtları…
Devletin içinde liyakatli, ülkesini, devletini seven bürokratlar var. Bunlar zaman zaman endişelerini, güvendikleri siyasetçilere aktarırlar dillendirilmesi için. O çerçevede bana ulaşan bazı bilgiler vardı. Ben bunu o zaman kamuoyuyla paylaşmıştım. Tabii bu sadece bu alanda değil, ekonomi, milli eğitim, dışişleri konusunda da söz konusu… Bakanlıklarda çalışan, dürüst namuslu ülkesini seven bürokratlar Türkiye'nin iyi yönetilmesini istiyorlar, kalkınmasını istiyorlar, huzur istiyorlar. Daha sağlıklı bir yapı istiyorlar. Bunları kendi bakanlarına şu veya bu şekilde aktaramıyorlar. Dolayısıyla bunun dilendirilmesi lazım. Güvendikleri bir siyasetçi olması lazım. Bunun için de aktarıyorlar. Biz de onları dillendiriyoruz. Bir yerde yolsuzluk olduğu zaman onun belgesi bir şekliyle ulaşır bize. Onu da kamuoyuna dillendiririz. Ama hemen şunu da ifade edelim. Bilgi gelir gelmez hemen kullanmıyoruz. Bunu birkaç kanaldan daha çek ediyoruz. Teyit ettikten sonra kullanıyoruz.
Türkiye iyi yönetilmediği için para sıkışıklığını, Hazine’deki açığını gidermek için arka arkaya af yasaları çıkardı bu iktidar. Uluslararası mafyanın Türkiye'ye gelmesi, paralarını buraya getirmesi pek çok karmaşaya, pek çok olaylara gebe bir Türkiye gerçeğini ortaya koydu. Bu çerçevede değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. Hayatın her alanında pek çok sorun yaşanabilir ama bu sorunların akılcı politikalarla giderilmesi gerekiyor. Mevcut iktidar sorun yaratan bir iktidar. Dolayısıyla siz eğer mafyanın parasını getirirseniz buraya mafyanın kendisi de gelecektir ve hayatın her alanında sorunlar çıkacaktır. Bu bazen siyaset bazen başka alanlara girer. Burada asıl tehlikeli olan ise uyuşturucu... Uyuşturucu baronlarının Türkiye'ye gelmesi... Çünkü kara parayı elinde tutan kara para liderleri, uyuşturucu baronlarıdır. Bu baronlar paralarını aklayacak zemin bulamazlar uluslararası alanda… Türkiye biçilmiş kaftan... Sekiz kez af yasası çıktı ve bunlar paraları getirip akladılar, buraya yerleştiler, rahat yaşadılar. Bunları görüyoruz, biliyoruz. Ülkü Ocakları’nın bir bölümünün bu süreçte uyuşturucu olayına bulaştığını hem gözlemledik hem de gördük.
Bu olayı Mersin’deki olaydan bağımsız düşünmek yanlış. Mersin’deki olayı da gayet iyi biliyoruz. Ben Sinan Ateş'in Ülkü Ocakları’nı bu tür ilişkilerin dışında tutmak için özel çaba harcayan bir başkan olarak gördüm. Çünkü kendisi aynı zamanda bir akademisyen, iyi bir eğitim almış. Ülkü Ocakları’nın köklü bir tarihi var. O tarihin gereği olarak kriminal işlere bulaşanları sistemin ya da Ülkü Ocakları'nın dışında tutulmasına çaba harcayan birisi. Buna tahammül edemeyen kesimler vardı ve böyle bir olay gerçekleşti.
Çubuk'taki olay aslında yine Ülkü Ocakları’nın bazı unsurlarının orada olduğunu bize gösteriyor zaten. Herkes orada valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, jandarma komutanı, bakanlar…
Hepsinin gözünün önünde bir linç girişimi oluyor. Cenaze töreni, cenaze töreni olmaktan çıktı zaten. Önceden planlanmış, önceden programlanmış, önceden oraya geliyorlar. Aslında devleti yönetenler de bundan bilgi sahibi. Onların da geldikleri biliniyor. Çünkü onlar hemen belli bir çerçevede başka bir yere gitti. Yani devlet erkanı diyelim oraya gelen erkan başka bir yere gitti ve ben linç girişiminde bulunanların ortasında kaldım ve yürüyorum işte bir yere doğru gidiyoruz. Acaba nasıl buradan çıkabiliriz diye. Zaten bindiğim arabanın camları kırılmıştı, içeride taşlar vardı. Bir eve girdik, o aileyi daha sonra birkaç kez ziyaret ettim. Bir süre sonra emniyet müdürü geldi. Evden çıkmamla ilgili güvenlik önlemleri alındı, işte bir kirpi geldi. Polis montu giymemi ve polis şapkası takmamı istediler. Ben onları doğru bulmadım. Ancak ben böyle dışarı çıkarım dedim ve o şekilde bindik ve ayrıldık oradan.
Kesinlikle var. Yani şöyle bir bağ var diyelim. Eğer bir siyasi otoriteden destek alıyorsanız istediğiniz kişiyi rahat öldürebilirsiniz. Talimatla istediğiniz kişiyi linç edebilirsiniz. Bunların konumları hiç önemli değil. İster genel başkan olun, ister bir üniversitede akademisyen olun fark, etmiyor. Çünkü güç siyasi otoriteden alınıyor. Siyasi otorite kirli bir otorite, temiz bir otorite değil. Temiz olsa buna zaten izin vermez. Kirli bir otorite intikam almak istiyor, gözdağı vermek istiyor, yeri geldiğinde öldürmek istiyor ve güvenceyi de devletin yapısından alıyor. Nasıl olsa mahkûm olmazsın, beraat edersin. Kimse sana dokunmaz. Senin arkanda biz varız. Bunu söyleyen otorite siyasi otoritedir.
Ankara'nın göbeğinde işlenen bir cinayet, herkesin gözünün önünde işlenen bir cinayet. Siyasilerin bu işe bulaşmış olması ve kriminal kişilere güvence verilmesi, onların önceden eğitim almaları… Motosikletle giderken nasıl vuracaksınız onun eğitimini almadan… Buna benzer pek çok duyum bize geldi. Bu ülke faili meçhul cinayetlerden büyük acılar yaşayan bir ülke. Uğur Mumcu’sundan tutun Muammer Aksoy’a kadar… Bütün bunları yeniden yaşamak istemiyoruz. O dönem CHP Genel Başkanı’ydım… Aradan bu kadar yıl geçti ve büyük acılar çekti bu ülke. Şimdi Ankara'nın göbeğinde vuruluyor. Arkasında siyasiler var. Dosya kapatılmak isteniyor. Ben bunun farkındaydım. Dosyanın kapanmaması lazım. Savcılar olaya el koydular. Savcılar değiştiriliyorlar. Niye savcılar değiştirilir? Kimin gücüyle savcılar değiştirilir? Çünkü o savcılar gerçeğe ulaşmak istiyorlar. Ayrıca burada başka kirli ilişkiler vardı. Özel harekâtçıların bu işin içinde yer alması ya da bu işin bir unsuru haline gelmesini sağlayan güç ne? Bunlar polis, devletin polisi… Bizim güvenliğimizi sağlayacak olan kişiler… Bunlar birilerinden güç alarak, onların talimatıyla gidip belli insanların öldürülmesi için ya da onlara suikast yapılması için yardımcı olan kişiler. Böyle bir devlet olmaz, böyle bir yapı olmaz. Buna karşı mücadele etmek lazım.
Eğer ben siyaseten bir görev yapıyorsam, bir partinin genel başkanı isem, devlet kurmuş bir partinin genel başkanlığını yapıyorsam o zaman benim bu tür kirli ilişkilerle mücadele etmem lazım. Sinan Ateş’in siyasi görüşü beni ilgilendirmez. Onlar bu ülkenin saygın vatandaşları. Onlarla siyaseten farklı düşünebiliriz. Ama farklı düşündü diye onun öldürülmesine benim sessiz kalmam, benim de siyaseti kirletmem anlamına gelir. Oysa ben temiz siyasetten yanayım. Doğru ve ahlaklı siyasetten yanayım.
Bu ülkenin artık bu tür kirli ilişkilerden, siyaset afya ilişkilerinden arınması gerektiğine inanan bir insanım ve bunun mücadelesini, genel başkanlığım zamanında da yaptım şimdi de yapıyorum.
Devletin temelini adalet oluşturur. Eğer adalet dediğiniz kurum zarar görürse devlet, devlet olmaktan çıkar. Mafyanın yönettiği, mafyanın etkin olduğu, devletin çürüdüğü, siyasetle mafyanın iç içe geçtiği bir yapının Türkiye'ye ve bizim insanımıza büyük zararlar vereceğine inandığım için bunları yaptım.
Bu davanın siyasi cinayet davası olduğunu düşünen kesim oldukça kalabalık. Hem siyasette hem farklı toplumsal kesimlerde. Ülkücü mahallenin önemli isimleri de bu görüşte. MHP ise kendisine komplo kurulduğunu savunuyor. AKP iktidarında ise bir kafa karışıklığı olduğunu görüyoruz. Eğer doğrudan seslenseydiniz bu cinayetin siyasi cinayet olduğu konusunda toplumu nasıl ikna ederdiniz?
Zanlılardan birisinin bir MHP milletvekilinin evinde ne işi var? Özel harekâtçılar, infazı yapacak kişiyi alıp İstanbul'dan Ankara’ya niçin taşırlar? Devletten güçlerini almazlarsa bu olur mu? Bunlar önceden planlanmış. Tetikçi önceden seçilmiş. Çünkü kriminal bir kişi… Gücünü siyasi otoriteden alıyor ve rahatlıkla vururum diyor. Hem kendimi kahraman ilan ederim hem de zaten kimse bana dokunamaz diyor. Bu güvence verilmiş ona zaten. Bu kişiler yetiştiriliyor, eğitiliyor. Ne zaman nerede vuracağı belli… Sinan Ateş izleniyor. Nereye gideceği belli. Bu bilgileri ona kim veriyor? Herhalde Kemal Kılıçdaroğlu vermiyor. Gazeteci olarak siz de vermiyorsunuz. Bu bilgiler kimin elinde var? Devlet dediğiniz kurumun elinde var mı? Evet. Emniyet alır da bu bilgileri kriminal bir kişiye verirse ne demektir bu? Sen şu saatte şurada gidip şunu vurabilirsin ve biz sana her türlü korumayı sağlarız. Bu bilgiyi veren kişi aynı zamanda bu cinayetin siyasi olduğunu da gösteriyor. Arkasında bürokratik bir yapının olduğunu gösteriyor. Bürokrat gücünü nereden alır? Bunu yaparken herhangi bir bürokrat yasadışı bir işleme kendi isteğiyle girebilir mi Giremez efendim. Mümkün değil girmesi.
Hiç tanımadığı bir kişiye Emniyet'ten bilgi geliyor. Şuraya gideceksin, yazışmalar var, haberleşmeler var. Bu bir siyasi cinayet. Önceden planlanmış. Faillere her türlü imkân sağlanmış. Gidip vurması için ortam hazırlanmış ve vurduktan sonra elini kolunu sallayarak gitmiş. Şimdi buna siyasi cinayet değil diyorlar. Siz çocuk mu kandırıyorsunuz! Bal gibi siyasi cinayet bu. O kadar ileri gidiyorlar ki olayı soruşturan savcıları bile değiştiriyorlar. Hâlâ siyasi cinayetle ilgili dava açılmış değil.
Bekliyoruz.
Savcıların elinde bütün bilgiler var. Bazı özel harekâtçı polisleri eleştirdik ama bu ülkenin saygıdeğer polisleri var. Aslında bütün bu olayların hepsi biliniyor. Polisler hepsini ortaya çıkardılar. Yani o polislere gerçekten yürekten teşekkür etmek lazım. Başlangıçta savcıya direnen, bunu araştırmak istemeyenler de vardı. Ama savcılar direttiler, baskı kurdular. Yapacaksınız, gözaltına alacaksınız, getireceksiniz dedi. Tutukluluğuna karar verildi. (Tolgahan Demirbaş'tan söz ediyor). Savcılar görevini yaparken çok zorlandılar. Çünkü siyasi baskı vardı üzerlerinde. Onun için bu dava siyasi bir dava. Bu dava sıradan bir dava değil. Bu dava bütün ayrıntılarıyla aydınlatılmazsa herkes vebal altında kalır. Devlet, devlet olmaktan çıkar. Aydınlatılırsa bir daha insanlar bu tür işlere giremezler.
Siyasi dengeler de değişebilir, başka şeyler de olabilir. Şimdi burada siyasi denge derken MHP'nin dışarıdan destek verdiği bir AK Parti iktidarı var. Yani tek adam iktidarı var. Bu tek adam iktidarının da koltuğu sallanabilir. Bütün bu ayrıntılar ortaya çıkarsa orada da başka şeyler olabilir. Yani MHP ile AK Parti arasındaki gerilimi biliyoruz. Gayet iyi ve net biliyoruz. Yani bu olayın asıl faillerinin kim olduğunu benden daha çok Erdoğan biliyor. Bütün bu bilgiler bana geldiği gibi savcıya gittiği gibi herhalde Erdoğan'a da gidiyor. Erdoğan'a daha fazla bilgi gidiyor. Öldürme talimatını veren kişiler kim? Kalemi kırılsın diyenler kim? Kalemi kırılsın diyenler ortaya çıkartılmadıkça tetikçinin hapse atılması sorunu çözmez. Sorun daha derinde. Türkiye artık bu kirlilikten arınmak zorundadır.
Siyasetin kendisidir kirleten. Bürokrasi yukarıya bakar. Eğer yukarıdaki kişi yolsuzluk yapıyorsa aşağıdaki kişi de yolsuzluk yapmaya hak görür. Yukarıdaki kişi yalan söylüyorsa aşağıdaki rahatlıkta söyler. Devletin yapısında ciddi bir çürüme var ve bu çürüme toplumun bütün dokularına sinmiş vaziyette. Bizim tarihimizde belki ilktir… Bir savcı Hakimler Savcılar Kurulu’na yazı yazabiliyor ve diyor ki yargıda çeteleşme oluşturuluyor.
Şimdi bakın demokratik bir ülkede böyle bir yazının toplumu ayağa kaldırması lazım. Böyle bir şey olmaz demesi lazım. Ne demek yargıda çeteleşme… Bunlar adalet dağıtıyor. Ama toplum artık hiçbir yerde adalet aramaz noktaya geldi. Çünkü adaletsizlik diz boyu. Çürümeyi görüyor toplum. Eğer bir davası varsa o hakimle kimin arası iyi, hangisi bu işi götürebilir, hangisi para ilişkilerini rahat sağlayabilir, o avukatı buluyor. İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla bu cinayeti araştıran, soruşturan savcıları hangi güç, kimin telkiniyle değiştirdi? Adalet Bakanı mı? Ya da Adalet Bakanı’na bu telkini yapan, talimatı veren kim?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin savcısını, talimat veriyor ve değiştiriyorsunuz. Niye değiştiriyorsunuz? Hangi gerekçeyle değiştiriyorsunuz? Ha şunu söyleyebilirler. Konu iyi soruşturulmadığı için, konu saptırıldığı için, siyasi baskı altında kaldıkları için biz bu savcıları değiştiriyoruz. O zaman bu savcılara ceza yazmaları lazım. Hayır bunu da yapmıyorlar. Çünkü bunlar dürüst savcılar. Bunları alıyorlar. Yerlerine kendi talimatlarına göre işlem yapacak olan savcıları getiriyorlar.
Doğukan Çep özellikle seçilmiştir. Çünkü Sinan Ateş gibi bir aktörü Ankara'nın göbeğinde vurmak kolay bir olay değildir. Bunun için; 1- Gelecek siyasi talimata aynen uyacak. 2- Vurduktan sonra yüzde yüz hiçbir şey olmayacak ve güven altında olacak. Bunun için özel olarak seçilen birisine ihtiyaç var. Vicdanı olmayan, ahlakı olmayan, doğrudan doğruya aldığı talimatı koşulsuz yerine getiren bir kişiye ihtiyaç var. Daha önce bu işleri yapmış birisine ihtiyaç var. Onun için Doğukan Çep özel olarak seçilmiştir. Özel olarak görevlendirilmiştir.
Doğrusunu isterseniz şaşırmadım. Çünkü onun ne olduğunu biliyorum. Davanın siyasi olduğunu biliyorum. Güvencenin kimler tarafından verildiğini üç aşağı beş yukarı hepimiz biliyoruz. O kadar büyük bir özgüvenle konuşuyor ki hakimin karşısında… Hakime ders verir gibi bir aktör var orada. Ben şunları öldürdüm, şunları yaptım, şunlara nefes aldırmadım. Yani bütün suçlarını övünerek anlatıyordu. Yargıç birkaç sefer sözünü kesti. Ana konuya gel dedi. O suçlarından ötürü kendisinin takdir gördüğünü aslında anlatıyor. Belli çevreler beni takdir ettiler, ben gittim bunları vurdum, şunu öldürdüm ama devletim için yaptım diyor. “En çok hediyeyi veren bizimkiler yine” - Hangi devlet, derin devlet mi? Mafya devleti. Derin devleti de oturup belki ayrıca konuşmak lazım. Derin devlet nedir, ne değildir? Mafya devleti dedim. Mafyadan para alan, mafyanın elde ettiği olağanüstü kara paradan yararlanan kişileri kastediyorum ben. Devletin belli unsurları buralardan para alırlar. İşte yargıda çetenin oluşması bu demektir. Mersin Limanı’na o kadar büyük miktarda uyuşturucu elini kolunu sallayarak nasıl gelecek? Birileri ondan nemalanıyor. Mafya bunlara para veriyor. Şimdi New York’ta… Bugün gazetelerde var. En çok hediyeleri veren bizimkiler yine! Gidip her türlü parayı şunu bulup…
Rüşvetin gelenekselleştiği bir ülkede bu tür kara işlerin önünü alamazsınız. Bu bazen bir insanı öldürmeye kadar gider, bazen adaletin terazisinin bozulmasına kadar gider. Türkiye'de yaşadığımız gerçek de bu. Buna göz yumuluyor. En tepeden en aşağıya kadar göz yumuluyor? Yukarıdaki insan “ben buna asla izin vermem, derhal bütün sorumluları bulun ve yargının önüne çıkarın. Yargıca da hiç kimse sana etki edemez, baskı yapamaz. Senden de bu ülkeyi yöneten bir insan olarak adalet istiyorum. Bu toplumun vicdanı rahatlasın. Bu adalete uygun karar ver” dediği andan itibaren bütün taşlar yerine oturur. Şimdi taşlar yerinde değil. Kimin ne yaptığı belli değil.
Doğukan Çep’in “Bay Kemal burada burada mı” diye sorması ne demektir? Sen istediğin kadar Sinan Ateş davasını takip et, ben bildiğimi okurum. Çünkü benim arkamda karanlık devlet otoritesi var, onu söylüyor. Ben de farkındayım ve biliyorum. Ama ne olursa olsun her birimiz ortam ne olursa olsun adaleti savunmak zorundayız. Yani ben sadece Sinan Ateş'in hakkını savunmadım. Ben Emine Şenyaşar’ın da hakkını savundum. Şanlıurfa'ya gittiğimde dava açamıyordu savcılar. Kaç savcı değiştiği halde dava açamıyorlardı. Bu kadının iki oğlu ve kocası öldürülen bir kadın. Ben gittikten sonra dava açıldı. Bu mudur adalet? Aslında devleti yönetenlerin bu utancı içlerine sindirmemesi lazım. Ama herkes sindiriyor. Korkuyorlar. Korkunun egemen olduğu bir toplumda zaten bu tür insanlar elinde silahla ortalıkta gezerler, insanları korkuturlar yani. Bu devletin yok olması demektir.
Hakim hemen karar verdi. Bu da yanlıştı bana göre. Ben yargıç değilim ama sordum hemen böyle bir karar verilir mi diye. Hayır dediler. En azından bir iki gün bekler bakar ya bir ilgisi var mıdır yok mudur diye. Ondan sonra karar verir. MHP ben bu işten nasıl sıyrılırım arayışı içinde. Saray ile yapılan pazarlıkları hepimiz biliyoruz. Bugünkü Türkiye'nin halini hepimiz biliyoruz. Erdoğan'ın nasıl bir pozisyonda olduğunu, nasıl muhtaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama korkunun ecele faydası yok. Erdoğan'ın da bunu bilmesi lazım. Sinan Ateş'in kanı yerde kalırsa hesabını önce Erdoğan verecektir. Çünkü failleri çıkarması gereken o… Diyecekler ki mahkeme var, Adalet Bakanlığı var… Tek adam rejimi var. Bir kişi her şeye karar veriyor, yargıçları atayan, AYM üyelerini, bürokratları atayan o değil mi? Bakanlar bile istifa ediyorum diyemiyor. Böyle bir düzen dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Karanlık bir düzen bu… “Hesap vermenin getirdiği korkunun pazarlığı var AK Parti-MHP arasında”
Hesap vermenin getirdiği korkunun pazarlığı. Çünkü yarın nasıl hesap verecekler? Devlet bu kadar soyuldu, nasıl hesap verecekler? Yargıda çeteleşme oldu, nasıl hesap verecekler? Devlette liyakat kaldırıldı, nasıl hesap verecekler? Ordu darmadağın edildi, nasıl hesap verecekler? Bazı özel harekâtçılar kendilerinin emrinde. Ankara'nın göbeğinde siyasi bir cinayet işleniyor, nasıl hesap verecekler? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumadılar, nasıl hesap verecekler? Emine Şenyaşar’a nasıl hesap verecekler? Sinan Ateş'in annesine, babasına, Ayşe Ateş'e nasıl hesap verecekler? Kontrollü ve bilinçli bir şekilde siyasetçiler bu sistemin dışına çıkarılmak isteniyor. Yani asıl failler bu duruşmanın dışına çıkarıldı. Ben Doğukan Çep’i ne yapacağım. Kriminal bir adam zaten. Ona talimatı veren kim? Ona güvenceyi veren kim? Ona silahı veren kim? Ona eğitimi yaptıran kim? Kaçıran kim, özel harekâtçılara talimatı veren kim, Bunların ortaya çıkması lazım.
Tabii teknoloji bu olayların soruşturulmasında olağanüstü avantajlar sağlıyor. Kimin hangi dakika kiminle görüştüğü, nasıl yazıştığı, nerede olduğu bütün bunların hepsini sağlıyor. Bütün mesele o bilgileri doğru dürüst elde etmek. Silinen kayıtları dahi yeniden bulmak mümkün bugünkü teknolojiyle… Dediğim gibi bunlar biliniyor. Ben bildiğime göre herhalde asıl failler, siyasetçiler de biliyorlar. Yürekli polislere de teşekkür etmemiz lazım. Bütün baskılara rağmen sonuna kadar gidip bütün bu bilgileri belgeleri savcının önüne koyan polislere de teşekkür etmemiz lazım. O yürekli savcılara da teşekkür etmemiz lazım. Ama dediğim gibi henüz daha olay aydınlanmış değil. Savcıların ne yapacağını da bilmiyoruz. Sinan Ateş'in kalemini kırmamız lazım diyen kim?
Her kesiminin bu haksızlık karşısında bir kadına, bir anneye sahip çıkması bunu zorunlu kıldı.
Sanmıyorum. Siyasi failleri ortaya çıkarmasının kendisi için bedelleri var.
Ortaklık bozulabilir?
Siyasi faillere gelirse bozulur.
Gelmesini istiyoruz. Asıl failler ortaya çıkmadan asıl katiller ortaya çıkmadan olmaz. Tetikçi ile ne olacak? Mafyada karar veren başka organlar var. Aşağıda tetikçiler var. Gidin vurun derler. Vurur. Hapse girdiği zaman da ona her türlü bakım yapılır, ailesine bakım yapılır, her türlü güvence verilir. Çıktıktan sonra da kahramanlar gibi gelir ama asıl faillere kimse dokunamaz. Burada asıl failler bizim için önemli.
Bu stratejik ortaklık bozulmaz. Görünüşte iki taraf da biz bu cinayetin aydınlanmasını istiyoruz falan diyor. Bu kamuoyunu tatmin etmek için, kamuoyunu aldatmak için yapılan şeyler. Ama bu stratejik ortaklık bozulmaz. Çünkü bozulmasının bir maliyeti var.
Candan Yıldız kimdir?Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı. Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı. Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı. Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı. "Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı. T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı. |
Toplumsal Barış ve Kürt Sorunu araştırması: ‘2. sınıf vatandaş’ olma duygusunun siyasi partiler tabanındaki dağılım çarpıcı. DEM Parti seçmeninde bu duygu yüzde 83… AKP seçmeninde yüzde 25, MHP seçmeninde yüzde 22, Zafer Parti seçmeninde ise yüzde 64
Eğitimi bir süreç, bir güçlenme, birey olabilme gibi geniş perspektiften gören Suna’nın Kızları açtığı yeni pencereyle eşitsizlikleri, güçlendirmeyle aşabilmenin yollarını arıyor
Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor
© Tüm hakları saklıdır.